Fotoğraflar kurtarılamamıştır.
Orijinal Yazı: Celil Yağız
19.07.2007 – Edit: Bu faaliyetten bir sene sonra Egemen, 2 arkadasiyla tekrar denemis bu rotayi. Cikmislar da. Rotada biz 50 metre solda kalmisiz. Tunc’un Aladaglar’da 50 Rota kitabinda anlatilirken kulvarin ikiye ayrildigi yerde saga doneceksiniz yaziyor ama iste bir turlu emin olamamistik biz. Kaldi tarafina cok da yaklasmamak lazim demek ki.
Katılımcılar: Egemen İPEK, Cihan DABAKOĞLU, Celil YAĞIZ
Faaliyet Sorumlusu: Egemen İPEK
Tarih: 24-26.06.2006
Teknik Malzemeler: 3 sikke, 2 buz vidası, 60m lik yarım ip, 6 kilitli karabin, perlon bantlar, 6 express.
Kişisel Malzemeler: Kask, kazma, krampon, emniyet ve iniş malzemeleri
Egemen haftasonu Cihan’la Kaldı Kuzey Kar-Buz deneyeceğiz dediği anda içimde hemen bir kıpırdanma oldu. Adı hakkında arkadaşlarla geyik yaptığımız Kaldı Dağ’ına(-Niye Kaldı demişler? Çünkü en sona o kalmış :} ) kar-buz kulvarından tırmanmayı deneyecektik. Daha baştan itibaren faaliyetin çok muhabbetli olacağı belliydi. Niğde 01.00 arabasına binip 1-2 saatlik muhabbet, bir o kadar da uykuyla terminale indik. 7 deki Çamardı dolmuşuna binmeden önce içtiğimiz mercimek çorbası uykumuzu açmasına rağmen Çamardı yolunun bozuk olmasının da katkısıyla dolmuşta herkes uyudu. Mehmet Abi’nin evine gelip Akşampınarı yönüne gidecek diğer ekipleri beklerken evde yoğun ısrarlara dayanamayıp 🙂 bir yemek daha yedik.Mehmet Abi’nin o güzel kirazlarını da unutmamak lazım tabi. Böylelikle faaliyetimize karnımız tok, keyfimiz ve isteğimiz tam bir şekilde başladık. Traktörden inip diğer gruplarla birlikte Akşampınarı’na kadar yürüdük. Burda Cihan faaliyet sonrası tek başıma bir kaç gün takılırım diyerek, Egemen’in “Kalmazsın sen. Bizle gelirsin” ısrarlarına rağmen çadır kurdu( Tabi ki doyurucu faaliyetimiz sonunda Cihan bu fikrinden vazgeçti ).
14.00 da Akşampınarı’ndan çıkıp Lahitkaya ile Trango Towers’ın arasından Kaldı’ya giden vadiye doğru yürümeye başladık. Arada verdiğimiz molada hava kapanmaya başladı.Yağar mı yağmaz mı diye düşünürken aklımızda Mehmet Abi’nin annesinin “Bu sene hiç yağmur yağmadı. Bahçeler kurudu kaldı.” sözleri vardı. Devam etmeye karar verip saat 18.00 da bivak yerimize ulaştık ve yerimizi güzelce hazırlayıp biraz muhabbet ve yemek sefasından sonra uykuya daldık.
Sabah saat 4.30 da kalkıp 05.53 de yürümeye başladık( Bu kayıtların hepsi dakikası dakikasına, Cihan’ın saati sağolsun 🙂 ). Havanın çok aydınlık olması bizde geç kaldığımız hissi uyandırıyordu. Önceki gün havanın kapatmasına rağmen gece boyu yağış olmamıştı ve sabah hava gayet açıktı. Bu güzel havada yürüyüp rotanın alt tarafına geldiğimizde saat 6.45 i gösteriyordu. Kramponları ve kemerlerimizi takıp, biraz yeme içme faslından sonra 7.20 de kulvara girdik. Yaklaşık 35 dakka mola vermişiz. Hepsi Cihan’in bağlamalı kramponları yüzünden 🙂 . Başlarda her şey güzel gidiyordu, hava çok güzeldi ve sıcaktı; sıcak insanı rahatsız ediyordu ama kulvarda gölgeye girdiğimizde keyfimiz en üst seviyeye ulaştı. Yaklaşık 2900 metreden tırmanışa geçtik. Başlarda Cihan’la ikide bir tekrarladığımız Touching the Void’ten ‘This is what we live for’ sözü duyuluyordu hep. Böylelikle kulvarda kramponlarımızı çıkarmadan çoğunlukla kardan ama arada da kaya etaplarından tırmandık. Bir yerden sağa döneceğimizi biliyorduk ama oranın neresi olduğuna karar veremedik bir türlü. 3230 metreye kadar arada bir kere ip açarak geldik. Saat ise 11.00 e yaklaşmaktaydı. Arada gördüğümüz bir sikke buradan birilerinin inişe geçmiş olduğunu hatırlatıyordu bize ve iniş sebebi hakkında çok da iyimser düşünmüyorduk açıkçası. Bulunduğumuz rotanın yanlış rota olduğu ve milletin zorunlu iniş yaptığı düşüncesi hakimdi. 3280 metrede de bırakılmış bir ipe rastlayınca tırmanış iyice beyin fırtınası halinde yürümeye başladı. Burada tatsız bir kaya etabının tırmanmak çok vaktimizi aldı. Biraz daha yukarı çıkıp ipin nereden geldiğine baktığımızda Cihan ipin takılmış olduğunu gördü. Soner Ünsal adına çakılmış plaketin yaklaşık 10 metre altında takılmıştı ip. Çantalardan çıkarılan raporlara ve haritalara bakıp Cihan iyimserliğini kaybetmeyip doğru rotada olduğumuzu, Egemen ise çok solda olduğumuzu ve futbol sahasının sağda kaldığını söylüyordu. Bense iniş veya yan geçiş fikrine hiç sıcak bakamadığımdan dolayı tırmanmayı daha uygun buluyordum. Bu arada hava bize sürpriz yapıp kapatmaya başladı. Dağda ilk defa gördüğüm bir şekilde ağır bir dolu yağışı başlamıştı. Bivak torbasının altına girip doludan kendimizi korumaya çalıştık. Dolular kaskımızın üstünde sekiyorlardı, sırtımız ve bivağı tutan parmaklarımız da doludan nasibini almıştı. Yanımızda oluşan şelale de düşen taşların habercisi olunca dolunun durması için herkes dua ediyordu. Yarım saat yağışın bitmesini bekledik. Dolu yağışı yerini hafif yağmura bırakınca 3294 metreden saat 16.45 te her tarafımız ıslak bir şekilde zorunlu inişe geçtik. Bir sikke bırakarak, bir de çıkışta gördüğümüz sikkeyi kullanarak kaya etaplarını indik. Her taraf şelale olmuş akıyordu. Altı boş karlar iyice canımızı sıkınca kar kulvarına az kala 2. sikkemizi de bıraktık. Artık hava iyice kararmıştı. Kar kulvarına inip sonu gelmeyen bir şekilde yüzümüz kara dönük front point yaparak inişe devam ettik. Sonlara doğru Egemen’in canına tak etti ve yarı topukladı yarı kaydı. Biz Cihanla topuk yapamadık ve muntazam bir şekilde front pointe devam ettik. 22.10 da çıkışta kramponları taktığımız yere geldik. Aynı şekilde yarım saatlik bir molanın ardından vadide yürümeye başladık.00.15 de eski bivak yerimizi, yanına baba yapmış olmamıza rağmen, bulamadık ve başka bir kayanın altını hazırlayarak uykuya daldık. Sabah 7.00 da kalktığımızda Egemen 50 metre ötede eski bivak yerimizi görünce cok şaşırdık 🙂 Geceyi rahatsız geçirseydik belki kızardık da ama yaklaşık 19 saat dışarıda durduğumuz için gece sırtımıza batan taşlardan kimse rahatsız olmadı, herkes deliksiz uyudu; daha doğrusu uyumuşlar çünkü ben uyuduğumda Egemen ile Cihan daha çorba içiyordu 🙂 Sabah Egemen önde Cihan’la ben arkada Akşampınarı’na gittik. Faaliyeti de başladığımız gibi Mehmet Abi’nin evinde yemek yiyerek bitirdik.
Her şeyiyle çok güzel bir faaliyet oldu. Her duygudan biraz vardı. Bende korku biraz daha fazlaydı gerci ama olsun. Sağ sağlim aşagı indiğimiz için herkes zirve yapmış kadar mutluydu. Traktör üstünde Çukurbağ’a doğru yol alırken ise Mehmet Abi’nin lafı faaliyeti bir bakıma özetliyordu: “En iyi dağcı dönebilen dağcıdır.”
Raporu Yazan: Celil YAĞIZ
Kaynak: https://web.archive.org/web/20071201044050/http://www.dost.bilkent.edu.tr/content/view/10/1/